Kelebek Kayalığı

Rüya Yaşar
3 min readJul 8, 2023

--

Çocukların ciddiyeti gerekti bize. Başarısız olduklarını unutup yeniden ve yeniden denemek gerekti. Bilmezlerdi ki hem başarısızlıklarını dahi onlar. Biz büyüklüğümüze dayanarak iş yapacak olsak zindana çeviririz şu ömrü. Kendi acımasız ve korkunç yanımızda boğuluveririz. Kendi kendimizin katili oluruz.

Her gün gözlerinin içindeki beni benden alıp uzak, yalnızca senin var olduğun diyarlara götüren elayla karışan gülüşlerini duymak kadar beni ve kırgın ruhuma mutluluk vaat eden bir şey tanımam bu dünyada.

**

‘’Efsun, biz çok iyi arkadaşız, öyle değil mi?’’

‘’Öyle tabii.’’

‘’Bir hatıraya ihtiyaç duyuyor bence arkadaşlığımız. Bir romanda okumuştum, iki arkadaş bir çınar ağacına baş harflerini kazımışlardı. Biz de yapsak ya nasıl olur?’’

‘’Olur tabi, ama yanlış anlaşılmayalım sonra Cahit, elalem ne der? Hele babam duyarsa…’’

‘’Efsun, arkadaşız biz sonuçta ve babam babanın en iyi dostu. Onların da bunun gibi olmasa da hatıra bir sürü şeyleri var, sürekli dillendirirler.’’

‘’Bilemedim ki…’’

**

Arasına kalp koymadan yazılan baş harflerden ibarettik seninle kadın. Öyle öylesineydi ki, öyle de kaldı.

**

‘’Cahit, hadi be kardeşim.’’

‘’Geldim Kenan geldim.’’

‘’Günlerdir nerelerdeydin bakayım? Özlettin kendini, özellikle sınıftakilere. Edebiyat dersinde çok aradılar.’’

‘’O kadar da iyi yazmıyorum aslında, biliyorsun. Sadece onlara göre daha ilgiliyim hepsi bu.’’

‘’İlla mütevazi olacaksın sen de. Bak ne diyeceğim sana? Giderken Efsun’u da alsak mı? Tek gelmesin kızcağız.’’

‘’Hayrola Kenan, bir Efsun takıntısı başlamış sende.’’

‘’Gülme be dostum gülme… Çok güzel ama… Yemin ederim öyle güzel ki mümkünatı yok, sevmeden geçilemezdi.’’

**

Tam yirmi yedi yıl önce dostum dediğim adamla yapmıştım bu konuşmayı. Nasıl anımsadığımı merak ediyorsan söyleyeyim, günlük tutardım ben o vakitler. Bilirsin, kötüydü hafızam, unutulup giderdi benliğimde… Unutmak da istemezdim, ben de böyle bir işe kalkıştım.

Bak misal, bir gece seni düşünüp sana yazmak için aldım kömür uçlu kalemimi elime. Başladım divanımın yanındaki duvara yazmaya seni, unutmamak için bir tek sende güzel duran cümlelerimi. Annemden ilk dayağımı o gün yedim mesela. İlk dedimse, öyle bayağı ağır olanındandı. Haftasına duvarlarımı sıvamıştı tabi… Anlayacağın unutuverdim tüm o diyebilmek için yanıp tutuştuğum cümleleri…

Meselem şudur ki benim, bir sen varsın unutamadığım. Tüm detaylarıyla ezberimde olan bir sensin. Birsin sen. Bulanık su misali yaşamımı arındıran özel kadınım, sana beni sev diyemem ben lakin bilmeni isterim ki bir dostun, bir mektubunla yanı başında alır soluğu. Boyumu aşan acılarıma rağmen, derdine merhem olmak adına acımı yok sayarım ben.

İnan ne çok isterdim, kalk gidelim buralardan birlikte, diyebilmeyi sana. Affola kutsalım, affola. Diyemem.

Korktuğumu düşündünse, evet lakin korktuğum beni sevmemen değil. Korkum, kendimi batmış olduğum bu çamurdan çıkartmayı başaramazken seni de peşim sıra sürüklemek, ziyan etmek…

Gülümseyerek evet dediğin anda öldürdün sen beni. Sana sarılıp tebrik ederken görmedin yağmurlarımı. Hiç ıslanmadın ki sen benim gökyüzümde zaten…

Cahit, çocukluğumun en güzel hatırasısın sen, dedin. Gülümsedim yalnız. Omzunu sıvazlayıp virane kentimin dargın sokaklarına bıraktım boş bedenimi.

Alkol kullanmazdım fakat meyhanede buldum o gece yüreğimi. Şerefine içtim önce. Sonra bakışına ardından gülüşüne… Gülüşümle… En sonunda ise gidişine derinden bir haykırışla. Gülüşümün hırsızı kadın. Ha öldüm ha öleceğim şu meret yüzünden.

Her fırsatta soruverirdin, kim bu şanslı, diye yazdıklarımı her okuyuşunda. İlk itirafı bırakayım çok zaman geçmesine rağmen… Satırlarım sana Efsun’um, gözyaşlarım sana…

Evliliğinizin ardından, bir arada gezintiye çıkmıştık. hatırlarsındır. Son kez birlikte bir hatıra bırakalım istemiştik çocukluğumuzun geçtiği kentin her sokağına. Gideceğimi söylemiştim size. Gözlerin buğulanıvermişti senin hemencecik. Vurgunluğumu hissettiremediğimdendi gidişim…

Efsun’um, sana yazdığım mektuplarda yazılarımı çok beğendiğini ve sürekli söyleyip yayınlatmam için beni ikna etmeye çalışmıştın, ben pek istemediğimden bunu bir yazar arkadaşa verip yayınlatırım demiştim. İtiraz etsen de kabullenmiştin. Bir süre sonra senin hayranlıkla takip ettiğin bir dergide Kaya isimli birisi yayınlamıştı kendi kaleminden gibi… Sen de o yazarla tanışmak istemiştin, benim yazıları verebilecek kadar güvendiğimi söyleyerek. Bir gün demiştim ya sana Efsun’um, bir gün tanıştıracağım.

Tanıyorsun zaten sen Kaya’yı güzel kadın…

Son mektubunda bebeğin erkek olduğunu yazmışsın. Efsun’um, kırık kelebeğim, en harika anne sen olacaksın şu yeryüzündeki, emin ol.

Senden bir dilekte bulunmak istiyorum yüreğimin en derin sızısı… Madem Kaya ile tanışmak istiyorsun, oğlunun adını Kaya koy. Bir iz olsun benden. Yüreğini, bakışını, gülüşünü senden alsın…

Mutlu ol Efsun’um…

Kaya.’’

--

--

Rüya Yaşar

Yazmaya ve okumaya olan bağlılığımı paylaşan ve biriktirdiğim tüm bilgileri yaymaya çalışan yirmi bir yaşında sosyoloji ve yeni medya-gazetecilik öğrencisiyim.